9 Aralık 2016 Cuma
Kırım, ey güzel Kırım
5 Haziran 2016 Pazar
Arkeoloji Müzesi bahçesinde
Bugün sevgiliyle uyandığımızda ne yapsak diye düşünüyorduk. Hava sıcak olduğu için Boğaziçi Üniversitesi yokuşlarına tirmanmayı gözümüz yemedi. Çok populer kahvaltıcilarda check in kasmak veya arabayı gerekmediği halde çıkarıp trafiğe yol açmak ailece bize uygun olmadığı için kendimizi İstanbul Arkeoloji Müzesi yoluna vurduk. Kadıköy'deki Eminönü iskelesinin üst katındaki İstanbul Kitapçısı'nın kafe bölümünde birer tost yiyerek gelen giden vapurları seyrettik. Kahvaltımızı bitirdiğimizde gelen vapur konserve kutusu kılıklı ŞH-Küçüksu idi. Şansımiza küsüp vapura bindik.
Arkeoloji müzesinde kalan bölümü gezerken güvenliklerin kendi aralarındaki yüksek sesli sohbeti gezme keyfimizi bozduğu için bahçeye çıktık. Bahçede çınar ağaçlarının altında kitaplarimızı okurken rüzgar estiği zaman başımızı kaldırıp önce kitaplara sonra birbirimize baktık. Aynı anda aynı duyguları hissedebilmek gerçekten çok özel bir an oluyor.
2 Haziran 2016 Perşembe
29 Mayıs 2016 Pazar
Yollarda (Anadolu Feneri-Poyrazköy)
28 Mayıs 2016 Cumartesi
Yollarda
Bugün minnaklar günüydü. Dün taşınma ve sonrasındaki yorgunluklardan sonra öğleye doğru fıstığı ziyaret etmeye gittik. Once bir pastanede minnakla kahvaltı yaptık. Fıstık ağacı (hatun) bir ara kalkıp içeri girdi. Çilekli pötifürlerin üzerine mum dikip Angela'nın doğum gününü kutladık. Angela kim mi minnağın oyuncak kedisi ve minnağın bütün yaramazliklarının sorumlusu:))) Parkta ufaklıkla oynadiktan sonra yol nereye biz oraya moduna girdik.
Çekmeköy'den Çavuşbaşı yoluna sapıp Riva yoluna bağlandık. Yolda İsmail Ağa müritlerini bol bol görduk. Ufacik cocuklara bile sarık takmışlardı. Ufak kız çocuklarına da çarşaf giydirmişlerdi. O manzarayı görünce Cumhuriyet devrimlerini korumanın ve laiklik için mucadele etmenin önemini bir kez daha anladık.
Hatun nereye gidecegimizi sordugunda bıyık altından gulerek sorma gel hatun demeyi ve hatunun tahmin etme çabasinı seyretmeyi çok seviyorum. Bu bizim bir oyunumuz oldu. Gideceğimiz yer belli olmasına rağmen yolu uzatıp ufak sürprizler yapmayı ve hatunu şaşırtmayı seviyorum. Çavusbaşı'ndan sonra Kavacık yönüne dönmek yerine Polenez Riva bağlantısına saptık. Polonezköy yonune sapmayınca hatun Riva'ya mi gidiyoruz diye sordu ama ser verip sır vermedim. Küçük köy yollarina saptım. Mahmut Şevket Paşa köyünden geçip Ali Bahadır köyüne giderken yeşilin binbir tonunu seyrettik. Sakin orman yollarinin tadini cikardik. Şimdi Riva yoluna bağlanmak uzereyiz ama aramızda kalsın. Yol sürprizlere açik:)) bir restoranda sade kahve keyfi yaptık. Etrafı izledik. Okumalı buyumeli diyerek biraz okuyup yola devam edeceğiz.
24 Mayıs 2016 Salı
Çıkmaz derun-i dilden efendim muhabbetin
23 Mayıs 2016 Pazartesi
Riva yolunda-Mavi Saatler #3
Bu akşam aslında hatun ile planımız yeni evimize temizlik malzemesi bırakıp Ikea'dan ufak tefek bir şeyler almaktı. Yeni evimizin sokağınds park edecek yer ararken biraz gerilmiştim. Geçici olarak arabayı bıraktığım yol kenarında da çöp kamyonu tacizine uğrayıp arabayı hemen kaldırmak zorunda kalınca alısveriş modundan bir anda çıktım. Kendimizi yollara vurmalıydık. Hatun da sabahtan beri evle uğraşınca yorulmuştu. Beylerbeyi ve Çengelköy'ün kalabalığı gözümüzü korkutunca sessiz bir yer arayışına girdik. Beykoz Korusu'nun yanındaki dar yoldan köylere giden yola saptık. Niyetim Anadolu Fenerine doğru sapmaktı ancak Fener sapağını goygoy yaparken geçince kendimizi Riva yolunda bulduk. Günün son ışıklarında orman yolundan ilerleyerek yeni Riva yoluna bağlandık. Üçüncü köprünün çevre yolunun viyadüklerinin altından geçerken bu köprünün yapılmasına vesile olanları pek hayırla anmadik. Günün son mavi saatlerini Riva'da Karadeniz'e karşı yakalayınca geçen haftaların bütün stressinden kurtulduk. Çayımızı içerken blog yazıyorum çaylar bugün hatundan...
Bu arada Riva'da eskiden çay içecek bir köy kahvesi vardi. Yeni yerler açılmış. Birisi Cafe de Riva adındaydı diğeri de Riva Çayevi adindaydı. Cancanlı yerleri sevmediğimiz için tercihimiz belliydi. İyi ki de tercih etmişiz.
21 Mayıs 2016 Cumartesi
20 Mayıs 2016 Cuma
Manolyalar Açarken
19 Mayıs 2016 Perşembe
TCG Turgut Reis Fırkateyni'ni ziyaret
3 Mayıs 2016 Salı
Yalıköy'e doğru
Daha sonra bizim oğlana binip İnceğiz Mağaralarına doğru yola çıktık. Her tarafta yeni açılan mangalcılar vardı. Çok uzun zamandır Çatalca tarafına gitmediğim için bölge epeyce değişmiş geldi. İnceğiz Mağaraları eskiden sakin bir piknik alanıydı. Pazar günü hava çok soğuk olsa da bütün masaların kapıldığını öğrendik. İspark girişte ücret alıyormuş. Yer olmadığını öğrenince geri dönüp boşuna ücret ödemeden çıktık. İspark bir güzel yere daha çöreklenmişti.
Subaşı Köyü yakınlarında Şelale Et Mangal isminde bir mekanda yemek molası verdik. Çatalca'da özgürce yetişen hayvanın eti gerçekten çok lezzetliydi. Karnımızı doyurduğumuzda ne yedik be karikatürünü canlandırdık.
Yalıköy'e doğru giderken ormanların arasındaki köy yollarında ağaçların ve sessizliğin tadını çıkardık. Yollar virajlı ve güzeldi. Yol kenarında çeşit çeşit çiçekler açmıştı. Bir yerde sağa çekip biraz katırtırnağı topladık.
Yalıköy'e vardığımızda önce deniz kenarında bir yerde çay kahve içtikten sonra sahilde biraz yürüyüş yaptık. Akşam yaklaşırken deniz, kumsal ve gök yüzü harikulade görünüyordu.
Dönüş yolunda yavaş giden arabalara pek tahammül gösteremedim. Virajların elverdiği yerlerde epeyce bir arabayı solladım ve yolun tadını çıkardım. Tabii bu arada benim yüksek tempolu sürüşüm arka koltuktaki yolculara pek iyi gelmiyormuş. Onu da anladım. Bir günde yaklaşık 400 kilometre yol yaparak İstanbul yakınlarında güzel bir yolun tadını çıkardık.
2 Nisan 2016 Cumartesi
Sevgiliyle Vapur Sefası


31 Mart 2016 Perşembe
Mihrâbâd
Kavacık'tan Kanlıca'ya doğru yürümeye başladığımız zaman yolumuzun üzerindeki Hıdiv Kasrı veya Mihrâbâd Korusuna uğramayı düşünüyorduk. Yol nereye biz oraya diyerek yola çıktığımızda sevgili nereye gidiyoruz diyerek sorduğu zaman her zamanki cevabımı verdim. Sorma, gel peşimden...
Sevgili nereye doğru yürüdüğümüzü anlamak için yoldaki tabelalara bakıyordu. Belli bir yere kadar Mihrâbâd ve Hıdiv Kasrı tabelası birlikte gözüktüğü için emin olamıyordu. Kavşağa geldiğimizde Yahya Kemal'in Mihrâbâd vasfındaki şiiri geldi aklıma ve Mihrâbâd Korusuna doğru yolumuza devam ettik.
Bu şiirin ve bu şiiri içeren Münir Nurettin Selçuk icrasının rehberliğinde koruya geldik. Koruyu işleten firmanın lounge tarzı müzik yayın yapmasıyla biraz hayal kırıklığına uğrasam da Serdar Ortaç çalmadıklarına şükrettim. Kanlıca Körfezi'ni Mihrâbâd'dan izlemenin ayrı bir güzelliği vardı. Bahara uyanmaya hazırlanan erguvanları seyrettik. Sahil yoluna inerken kuş seslerini dinledik. Yeni bir çay bahçesi yapmak için dozerlerle genişletilen arazide sökülen makilere üzüldük. Kanlıca'ya doğru yavaş yavaş akşamın tadını çıkartarak indik.
Orman Bakanlığına ait olan korunun işletmesi Bayteks diye bir firmaya verilmişti. Firma ortaklarının isimlerini araştırdım ancak çok fazla sonuç çıktığı için hangisi olduğunu anlayamadım. İşletmeyi devralan firma koru içerisinde yeni tesisler yapıyordu. Hangi akla hizmetle yeni bina yapılmasına izin verildiğini anlayamadım. Kamuya ait yerlerin özel firmalara peşkeş çekilmesinden rahatsız olduğumu da ayrıca beyan etmek istiyorum.
20 Mart 2016 Pazar
Latmos Eteklerinde
19 Mart 2016 Cumartesi
Göztepe Özgürlük Parkı (Parklar #1)
Mola verdiğimiz anların bir tanesinde İstiklal Caddesindeki patlamayı öğrendik. Teröre karşı kinimiz aynı zamanda mücadele etme azmimiz oluyordu. Ankara'daki bombalı saldırılar ve İstanbul'daki canlı bomba eylemi öfkemizi bilemişti. Yavaş yavaş sınav saati yaklaştığında sınavdan çıktıktan sonra bu üzüntümüzü ve gerginliğimizi üzerimizden atmak için yeşile ve baharın ilk uyanışlarına bakmaya karar verdik.
Sevgili beni beklerken sınavdan çıkıp sevgilinin yanına gelirken güzergahı kafamda canlandırmıştım. İstikamet Göztepe Özgürlük Parkı'ydı. Sevgili de kendi blogunda kendi üslubuyla yazmış Okumalara doyamadım. O yüzden ben de bu günün son bölümlerini yazmak istedim. Sevgilinin yazısı için http://yitikzamangezgini.blogspot.com/2016/03/goztepe-ozgurluk-park-yagmur-guncesi.html adresini ziyaret edebilirsiniz.
Yağmur yavaş yavaş çiselerken daha önce haritadan baktığım sokaklardan hızlı dönüşlerle parka doğru yol almaya başladık. Sevgili İstanbul'u benim kadar tanımadığı için nereye gittiğimizi ilk başta anlayamadı. Ben de Hansel ve Gratel masalını anımsattım. Kaybolmamak için yola ekmek ufağı serpmesini söyledim. Bizi puslu bir gök yüzünün altında yeni tomurcuklanmaya başlayan erguvanlar karşıladı.
Erguvanları ve diğer çiçek ve ağaçların uyanışını izlerken günün gerginliği ve haftanın yorgunluğu yavaş yavaş üzerimizden kalkıyordu.
Sevgili tomurcukları yavaş yavaş çiçeğe dönmeye başlayan bir erguvanı görünce çok heyecanlandı. Erguvana doğru koşarken baharın bütün coşkusunu taşıyordu.
Sonra kurutup kitap ayracı yapmak için biraz erguvan çiçeği topladık ve benim kitabımın arasına koyduk. Kazım Yetiş'in Yahya Kemal Beyatlı'yı anlattığı eserini okuyordum. Bu arada bir parantez açıp dün gece Yahya Kemal'in bestelenmiş şiirlerini Münir Nurettin Selçuk'tan dinleyerek üstatları yad ettiğimizi de söylemek istiyorum.
Şehrin ortasında kalmış Özgürlük Parkı çevredeki kargalara ve kedilere de ev sahipliği yapıyordu. Koca bir dilim ekmeği suya batırarak yemeye çalışan kargaya çok gülmüştük. Aklıma Gökhan Zan'ın kuğuya bir ekmeği atması geldi. Tam karganın ekmek kavgasını izlerken kedinin bir tanesi de kargayı gözüne kestirmişti. Neyine güvendiyse artık? bu zamana kadar kargalarla kedilerin mücadelesinin kediler lehine bittiğini pek duymadım.
Parkı dolaşmaya devam ederken üç tane kabadayı kedinin bir ağaca kaçan siyah bir kediyi beklemesine şahit olduk. Siyah kedi aşağıda bekleyenlere göre yavru sayılabilecek yaşta olduğu için başa çıkması çok zordu. Sevgiliyle birlikte ağacın dibinde bekleyen kedi çetesini dağıtmaya çalıştık. 2 tanesini kovaladık ama bir tanesi oldukça inatçı çıktı ne yapsak kovamadık. En sonunda banklarda oturan bir hanımefendiye devrettik siyah kediyi koruma görevini ve gezmeye devam ettik.
Parkta pembe ve beyaz çiçekli manolya türlerini de gördük. Acaba sadece adlandırmadan mı manolya denildiğini merak edip baktığımda iki farklı manolya cinsinin hibritlenmesiyle elde ediliyormuş. Yaz günlerinin rehavetini simgeleyen asıl büyük manolyaların açmasına daha aylar olsa da gönlümde o kokuyu hissettim.
Havadan sudan #1
Bu yoğunluğun içinde evimize bir de misafir geldi. Evimizin penceresine sürekli gelen Latife Hanım sonunda kendisini kabul ettirmeyi başardı. Çatlaklıklarıyla evimizde bir müddet misafir olduktan sonra ait olduğu sokaklara geri dönmeyi tercih etti. Bir kedinin elektrik süpürgesinin üstüne çıkıp evin nasıl temizlendiğini izlediğine ilk defa şahit olduk.
17 Mart 2016 Perşembe
Yahya Kemal'i Anarken
ITRÎ
Rıfkı Melûl Meriç'e Büyük Itrî'ye eskiler derler, Bizim öz mûsıkîmizin pîri; O kadar halkı sevkedip yer yer, O şafak vaktinin cihangîri, Nice bayramların sabâh erken, Göğü, top sesleriyle gürlerken, Söylemiş saltanatlı Tekbîr'i. Tâ Budin'den Irâk'a, Mısr'a kadar, Fethedilmiş uzak diyarlardan, Vatan üstünde hür esen rüzgâr, Ses götürmüş bütün baharlardan. O dehâ öyle toplamış ki bizi, Yedi yüz yıl süren hikâyemizi Dinlemiş ihtiyar çınarlardan. Mûsıkîsinde bir taraftan dîn, Bir taraftan bütün hayât akmış; Her taraftan, Boğaz, o şehrâyîn, Mâvi Tunca'yla gür Fırât akmış. Nice seslerle, gök ve yerlerimiz, Hüznümüz, şevkimiz, zaferlerimiz, Bize benzer o kâinât akmış. Çok zaman dinledim Nevâ-Kâr'ı, Bir terennüm ki hem geniş, hem şûh: Dağılırken "Nevâ"nın esrârı, Başlıyor şark ufuklarında vuzûh; Mest olup sözlerinde her heceden, Yola düşmüş, birer birer, geceden Yürüyor fecre elli milyon rûh. Kıskanıp gizlemiş kazâ ve kader Belki binden ziyâde bestesini, Bize mîrâsı kaldı yirmi eser. "Nât"ıdır en mehîbi, en derini. Vâkıâ ney, kudüm gelince dile, Hızlanan mevlevî semâıyle Yedi kat arşa çıkmış "Âyîn"i. O ki bir ihtişamlı dünyâya Ses ve tel kudretiyle hâkimdi; Âdetâ benziyor muammâya; Ulemâmız da bilmiyor kimdi? O eserler bugün defîne midir? Ebediyyette bir hazîne midir? Bir bilen var mı? Nerdeler şimdi? Öyle bir mûsıkîyi örten ölüm, Bir tesellî bırakmaz insanda. Muhtemel görmüyor henüz gönlüm; Çok saatler geçince hicranda, Düşülür bir hayâle, zevk alınır: Belki hâlâ o besteler çalınır, Gemiler geçmeyen bir ummanda.Yahya Kemal BEYATLI
15 Mart 2016 Salı
Müze Ziyaret Saatleri
14 Mart 2016 Pazartesi
Nafi Baba Mezarlığının kurtuluş hikayesi
https://eksisozluk.com/entry/31741259
Nafi Baba Türbesi ve mezarlık hakkında araştırma yaparken bölgenin peyzaj çalışmalarının başladığını öğrendim. Mimarlık firmasının sitesi için tıklayınız. Blogdaki fotoğraflar şimdilik peyzaj işlerini yapan firmanın sitesinden alınmıştır. En yakın zamanda bizzat ziyaret edip çekim yapmayı planlıyorum.
Restorasyon İlleti
11 Mart 2016 Cuma
Mavi Saatler #2 (Hayıflanmalar)
Fotoğraf çekmeyi sevdiğim için doğanın mavi saatlerdeki ışık oyunlarına aşinayım. Ancak oturduğum yerden karşı binanın çatısının üzerinden gözüken ufak bir gökyüzü parçasından akşamı izleyebiliyordum. Dakika dakika akşamın renkleri değişirken toplantı da devam ediyordu.
Aklım hep kırlarda veya deniz kenarında bu ışık oyunlarını izlediğim anlara gitti. Bedenim ve aklım akışını yönlendirdiğim toplantıda olsa da ruhum ve hayallerim odadan çok uzaklardaydı. Geçen yıl Çanakkale-Küçükkuyu arasında dağları geçerken aynadan seyrettiğim mavi saatleri hatırladım. Keşke dağların arasında virajlı bir yolda direksiyonda olsaydım. Sevgili de yan koltuktaki yerini alsaydı. Münir Nurettin söyleseydi. bazen camları açıp kuş seslerini dinleseydik. Bu hafta İstanbul'dayız. Gün batımına denk getirmeli...
9 Mart 2016 Çarşamba
Kaybolmak (Bazen) Güzeldir
Ertesi gün yoğun yağmur eşliğinde Uzuncaburç yönüne doğru yola çıktık. Yol üzerindeki önemli tarihi yerlere ve doğal güzelliklere uğrayarak yolumuza devam ettik. Yağmur bazen şiddetleniyor bazen duruyordu. Narlıkuyu sahile inip Cennet Cehennem çöküntülerine giderken sapağı kaçırdığımızı epeyce sonra farkettik ama yol güzeldi. ormanlar ve bahar bize eşlik ediyordu. 5 dakikalık yoldan sapma gerçekten çok keyifliydi.
Silifke'ye yaklaşırken gözümüz Uzuncaburç tabelasındaydı. Yolda hızla giderken bir tabelayı son anda fark ettik ama sapağı kaçırdık. tekrar geri dönüp o sapaktan girdiğimizde bir yerden sonra yol ıssızlaştı telefon çekmemeye başladı. Navigasyon saçmalıyordu yine. Yolun bir şekilde ana yola çıkacağını düşünerek ve etrafı seyrederek ferahladık. Olba krallığına ait küçük savunma kulelerinin ve küçük yerleşimlerin yanından geçtik. bir tanesini biraz gezdik. Bazılarını sadece durup fotoğrafladık. Bu şekilde kaybolmasaydık göremeyeceğimiz bir sürü güzelliği gördük. Pişman değiliz.Sadece erken sapaktan ana yoldan ayrılmışız. Dağlık Kilikya ve Olba yolları muhteşemdi. Sonunda Uzuncaburç'a ulaştık. O gezimizin detayları da başka bir yazıda...
Twitter'da bir dost Silifke'de mavi yengeç yememizi önermişti. Mavi Yengeç yiyecek bir yer ararken Silifke sokaklarında epeyce dolandık. sonra mavi yengecin birahanelerde satıldığını öğrendik. Daha önce hiç yemediğimiz için çok da hevesli değildim. Birahane ortamı uygun olmaz diye düşünüp Mersin'e doğru yola çıktık.
Pazar sabahı erkenden kalkıp Deniz Müzesi ve Tarsus'a gidecektik. Biraz uykuculuğum tuttu. Haftanın ve cumartesi gününün yorgunluğu ile... Tarsus'da St. Paul kilisesinin oraya arabayı bırakıp çevredeki diğer eserleri gezmeye gittik. Bedesten ve Ulu Cami'yi bulduk ama müzeyi kime sorsak bilmiyordu. Navigasyon müze diye bizi kilisenin arkasına geri getirdi. Araca binip söverek dönüş yoluna geçerken Tarsus Müzesi tabelasını gördük. Müze kapanmak üzereyken yetişip ziyaret ettik. Müzede çok eğlendik. Detaylarını başka bir yazıda anlatırım ey kari...
Ey şûh Nedimâ ile bir seyrin işittik
3 Mart 2016 Perşembe
Bahar Yağmurları
İri taneli yağmur damlaları düştükçe baharın coşkusunu içimde duyuyorum. Kış yağmurları kasvet verirken bahar yağmurunun müjdeleyici bir etkisi var.
Aslında tam da sevgiliyle bütün gün yataktan çıkmadan kitap okuyup keyif yapılacak günler ama çalışmak lazım. Çalışırken bulduğum bu ufak fırsatı değerlendirmek lazım.
1 Mart 2016 Salı
Erguvan Mevsimini Beklerken
İstanbul'un mevsimlerini biraz çiçekler biraz rüzgarlar belirler derler. Lodos ile poyrazın havayı bir anda değiştirirken açan çiçekler de insanın ruh halini değiştirir.
Kıştan yaza geçişi Yahya Kemal ne de güzel anlatmış.
Mevsimler
...
Denizden ve dağdan gelen hüzne kandık.
Bulutlar dağılsın,bahar olsun artık,
Duyulsun bir engin seher musikisi.
Güneş doğmadan mavileşmiş Boğaz'dan,
Neva-kar açılsın bütün ses ve sazdan,
Ufuklarda sürsün zafer musikisi.
Yahya Kemal Beyatlı
Şubat sonu Mart başlarında erikler ve bademler biraz da kendilerini gelebilecek ani soğuklara feda ederek İstanbullu'ya baharı müjdelerler. Eriklerle birlikte çimlerin arasında papatya ve karahindibalar gözükmeye başlar. Üşümüş bedenlere bahar yakında biraz daha sabredin nağmesini üflerler.
Şubat aynı zamanda fulyaların saltanatıdır. Çiçekçi tezgahlarından alınan fulyaları koklamanın ve sevgiliye getirmenin ayrı bir sevinci vardır. Sevgilinin gözündeki çocukça neşeyi hiçbir gül veremez.
Derken yavaş yavaş diğer soğanlı bitkiler çıkmaya başlar. Yeni filiz vermiş nergis ve çiğdemler lalenin saltanatının habercisidir. Lale'nin ortasındaki siyahlığın yıldırım düşmüş çiğ damlasından yadigar olduğu söylenir. Parklar lalelerle bezendiğinde erguvanların dallarında ufak tomurcuklar görülür. Tomurcukların patlayıp erguvanların samanyolu gibi şehri aydınlatma zamanı yaklaşmıştır.
Erguvan ağacının gövdesi ve dalları önce çiçeklerle donanır sonra yapraklar görünmeye başlar. O anda bütün boğaz sırtlarını coşkulu bir pembelik kaplar. Bazı yerlerde erguvana leylak ve mor salkımlar da eşlik eder. Yazın sıcak günleri gelmeden gezmenin, yürümenin ve ruhu tazelemenin zamanıdır erguvan mevsimi...
Bazen mevsimini şaşırmış tek bir erguvan kışın ortasında çiçeklerle donanır. İşte o ağaç umudun ağacıdır.
Aşk ile baharı yaşamanın zamanıdır Boğazı kaplayan erguvanlar... Melihat Gülses söylesin. Erguvan zamanı gel bana emi
28 Şubat 2016 Pazar
İstinye Körfezi'nde bu akşam garipliği
İstinye
İstinye körfezinde bu akşam garipliği
Bir mihnetin sonunda teselli kadar iyi.
Hulya, serinleşen köyü,her an morartıyor;
Sessiz gelen saat -başı sürdükçe artıyor.
Durgunlaşıp bir ayna kadar parlıyan suda,
Dünya güzel göründü resimleşmiş uykuda.
Binlerce lale serpili yüzlerce bahçeden
Beş yüz yılın kadehleridir şimdi yükselen.
Eşsiz Boğaz!Şerefli hayalin derindedir!
Senden kalan o levhada her şey yerindedir.
Yahya Kemal Beyatlı
_%D0%98%D0%B2%D0%B0%D0%BD_(%D0%9E%D0%B3%D0%B0%D0%BD%D0%B5%D1%81)_%D0%9A%D0%BE%D0%BD%D1%81%D1%82%D0%B0%D0%BD%D1%82%D0%B8%D0%BD%D0%BE%D0%B2%D0%B8%D1%87_%D0%9B%D1%83%D0%BD%D0%BD%D0%B0%D1%8F_%D0%BD%D0%BE%D1%87%D1%8C_%D0%BD%D0%B0_%D0%91%D0%BE%D1%81%D1%84%D0%BE%D1%80%D0%B5.jpg)
Sevgiliyle sürekli olarak İstanbul'un ve Boğaziçi'nin bozulmadığı dönemlerde yaşamak istediğimizi söylüyoruz. Huzur'da Mümtaz ve Nuran'ın gezdiği yollarda dolaşırken İstanbul'un ne kadar değiştiğini düşünüp bazen hayıflanıyoruz.
25 Şubat 2016 Perşembe
Sevgiliyle Boğaz Sefası #1
Salı günü sevgiliyle Boğazda kendimize bir kitap ziyafeti çekmiştik. O gezinin notlarını hatunum yazmış. Link vereyim ben de paylaşayım.
Buyurun o zaman hatunun kaleminden gezinin serencamı...
http://yitikzamangezgini.blogspot.com.tr/2016/02/yol-nereye-biz-oraya-1.html
Kandilli'den Çengelköy'e yürürken yalıların arasındaki ufak bir boşluktan denizi görünce kıyıya kadar inelim demiştik. Vanî Mehmet Efendi Camii'nin sunduğu ufak bir açıklıktan boğaza kavuştuk. Yalılar güzel olsa da sahile inmemizi engelledikleri ve duvarlarıyla denizi örttükleri için denizi özlemiştim. Mustafa Cambaz'ın objektifinden bir foto paylaşmak istiyorum.
Mustafa Cambaz'ın web sitesinin linki de burada...
18 Şubat 2016 Perşembe
Yeni Zamanlar
blogun adı eski zamanlar iken yeni zamanlar başlıklı yazı mı olur diyeceksin. ben de geçmişin üzüntüleri geride kalırken şimdiki zamanların ve geleceğin ümit, mutluluk ve vuslat ile dopdolu olduğunu görüyorum.
Nedim'in beytiyle sevgilinin gelişini bayram olarak kutlamalı. Artık gönül ülkesine bahar vaktidir.
'Iyd oldu rûze-i gama iftâr vaktidir.
Devr-i piyâle geşt-i çemen-zâr vaktidir
Kışın en karanlık günlerinde gönlümü ve ruhumu aydınlatan sevgilinin hane-i viranıma teşrifiyle artık bahar geldi. Sabite Tur Gülerman erişti nevbahar eyyamı desin. Gönlümüz sevgilinin sunduğu peymaneyle mest olsun.