2 Nisan 2016 Cumartesi

Sevgiliyle Vapur Sefası

Uzun zamandır soğuklardan dolayı akşamları eve kapanıyorduk. Saatler ileri alındıktan sonra havanın da güzel olmasını fırsat bulup sevgiliye dışarıda buluşup biraz gezelim dedim. Akşam gezmelerini özlemiştik. İlk başta iş yerime yakın bir yerde buluşmayı düşünsek de Beşiktaş'ta buluşmanın daha çok seçenek vaat etmesinin cazibesine kapıldık. Sevgili evden çıktıktan sonra Beşiktaş sahilinde bir çay içip benim gelmemi bekliyordu.Ben de iş çıkma saati yaklaştıkça son dakikada bir iş çıkmasın diye dua ederek dakikaları sayıyordum.















Beşiktaş'a giderken sevgiliyle ne tarafa gitsek diye düşünüyordum. İlk başta aklımdan mavi saatlerde Yıldız Parkında dolaştıktan sonra Ortaköy'e gidip sonra evimize gitmek vardı. Sevgiliyle iskelede buluşacağımız için aklıma bir fikir geldi. Boğaz'a giden vapurlarla akşam saatlerinde bir vapur sefası yapmak güzel olurdu. Huzur'da Mümtaz ve Nuran'ın Boğaz vapurunda karşılaştıklarında güneşin son ışıklarının camlardaki yansımasını seyredişleri ve Boğaza dair hissedişlerini birbirleriyle paylaşmaları aklıma gelmişti. Sevgiliyle Huzur'dan bir anı yaşamak istedim.

Son dakikada aklıma güzel bir fikir geldiği zaman önceden düşündüğüm planı revize etmeyi seviyorum. Sarıyer'e giden bir vapurla Sarıyer'e gidip Sarıyer böreği yemeği düşünüyordum. Sevgiliye yine nereye gideceğimiz konusunda ipucu vermesem de vapur tarifesine bakışımdan vapura bineceğimizi anlamıştı. Mottomuz her zamanki gibiydi: "Sorma gel Hatun"

Sonra iskelede 20 dakika bekleyeceğimize ilk gelen Boğaz seferine binelim dedim. Vapur Avrupa sahiline yakın seyrederek Ortaköy, Arnavutköy ve Bebek'e uğradı. Bebek'te inip Bebek parkını ve ve Hıdiv Ailesinden kalan Mısır Başkonsolosluğunu sevgiliye gösterdim. Goygoy olsun diye Bebek'te üç beş tur atıp hafta sonları trafiği tıkayan Wafflecılara söverek sahilden Boğaziçi Üniversitesine kadar yürüdük. 
Gün batmadan ne kadar ileriye gidebilirsek bizim için o kadar iyi olacağı için bir otobüse bindik. 
Tarifeden Emirgan'a yanaşan bir vapurun saatine baktım. Emirgan'a indiğimizde sevgilinin indiğimiz yerin neresi olduğunu anlaması için biraz fırsat tanıdım. Vapurun iskeleye gelmesine 10 dakika kalmıştı. Ara sokakta biraz yukarı çıkarken Çınaraltı'ndaki kafelerin yanından biraz da üniversite yıllarımda bu kafelerin ne kadar da salaş olduğunu düşünüyordum. Emirgan Hamid-i Evvel Camii'nin Boğazla uyumlu bahçesine hızlıca bir göz atıp iskeleye doğru yürüdük. 
Vapura binip günün son ışıklarını ve dalgaların üzerinde bıraktıkları turuncu yansımaları izleyerek Beykoz'a kadar gittik. Çubuklu'dan geçerken Aheste çek kürekleri mehtab uyanmasın diye başlayan gazele ilham vermiş koyun eski güzelliğinden çok şeyi kaybettiğini düşünerek hayıflandım. 
Bir de Tekel fabrikası yıkılmıştı. ona üzüldüm. Tekel Fabrikasını kimin aldığına bakarken Mecidiyeköy'deki inşaatında 10 işçiyi katleden Torunlar GYO'nun ihaleyi aldığını öğrendim. 3-4 katlı binalar yapacakmış. Rakı fabrikasının ocağını söndürenin ocağı sönsün diyorum ve yolculuğu anlatmaya devam ediyorum.
Beykoz'a yaklaşırken güneş tepelerin ardında kayboluyordu ve mavi saatlerin saltanatı başlıyordu. Beykoz'da işkembe çorbası içip kokoreç yedikten sonra sevgiliyle evimize gitmek için bir otobüse binip yola çıktık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder