9 Mart 2016 Çarşamba

Kaybolmak (Bazen) Güzeldir

Hafta sonu Osmaniye'de tıkılı kalmamak için sevgiliyle araç kiralayıp Mersin'e geçelim demiştik. Osmaniye'de büyük rent a car firmalarının ofisleri olmadığı için mecburen önce Adana Havalimanı'na gittik. Sevgiliyle aracımızı alıp kendimizi yollara vurduk. Aracımız Opel Corsa'nın baz modeliydi. İç donanım ve konfor konusunda vasat olsa da yoldaki performansı fena değildi. Yakıt tüketimi benzinli otomatik bir araç için bile yüksek sayılabilirdi.

Adana Mersin Otoyolu'na girdiğimizde yağmur devam ediyordu. Yağmura rağmen aracın yol tutuşu tatmin ediciydi. Mersin'e girdiğimizde navigasyon cihazı Hiltonsa Mersin yerine alakasız bir yerlere yönlendirdi. Yolumuzu bulmak için ara yollarda dolaşıp durduk. Mersin'in tabela mantığı da bir tuhaf geldi bize. sürekli yanlış yere girdik. en sonunda bir kadına sorup yolumuzu bulabildik. Yorgun geçen bir haftanın ardından gecenin bir vakti bilmediğimiz bir şehrin pek de tekin olmayan bir mahallesinde kaybolmak biraz tedirgin etti.

Ertesi gün yoğun yağmur eşliğinde Uzuncaburç yönüne doğru yola çıktık. Yol üzerindeki önemli tarihi yerlere ve doğal güzelliklere uğrayarak yolumuza devam ettik. Yağmur bazen şiddetleniyor bazen duruyordu. Narlıkuyu sahile inip Cennet Cehennem çöküntülerine giderken sapağı kaçırdığımızı epeyce sonra farkettik ama yol güzeldi. ormanlar ve bahar bize eşlik ediyordu. 5 dakikalık yoldan sapma gerçekten çok keyifliydi.



 Silifke'ye yaklaşırken gözümüz Uzuncaburç tabelasındaydı. Yolda hızla giderken bir tabelayı son anda fark ettik ama sapağı kaçırdık. tekrar geri dönüp o sapaktan girdiğimizde bir yerden sonra yol ıssızlaştı telefon çekmemeye başladı. Navigasyon saçmalıyordu yine. Yolun bir şekilde ana yola çıkacağını düşünerek ve etrafı seyrederek ferahladık.  Olba krallığına ait küçük savunma kulelerinin ve küçük yerleşimlerin yanından geçtik. bir tanesini biraz gezdik. Bazılarını sadece durup fotoğrafladık. Bu şekilde kaybolmasaydık göremeyeceğimiz bir sürü güzelliği gördük. Pişman değiliz.Sadece erken sapaktan ana yoldan ayrılmışız. Dağlık Kilikya ve Olba yolları muhteşemdi. Sonunda Uzuncaburç'a ulaştık. O gezimizin detayları da başka bir yazıda...

Twitter'da bir dost Silifke'de mavi yengeç yememizi önermişti. Mavi Yengeç yiyecek bir yer ararken Silifke sokaklarında epeyce dolandık. sonra mavi yengecin birahanelerde satıldığını öğrendik. Daha önce hiç yemediğimiz için çok da hevesli değildim. Birahane ortamı uygun olmaz diye düşünüp Mersin'e doğru yola çıktık.

Pazar sabahı erkenden kalkıp Deniz Müzesi ve Tarsus'a gidecektik. Biraz uykuculuğum tuttu. Haftanın ve cumartesi gününün yorgunluğu ile... Tarsus'da St. Paul kilisesinin oraya arabayı bırakıp çevredeki diğer eserleri gezmeye gittik. Bedesten ve Ulu Cami'yi bulduk ama müzeyi kime sorsak bilmiyordu. Navigasyon müze diye bizi kilisenin arkasına geri getirdi. Araca binip söverek dönüş yoluna geçerken Tarsus Müzesi tabelasını gördük. Müze kapanmak üzereyken yetişip ziyaret ettik. Müzede çok eğlendik. Detaylarını başka bir yazıda anlatırım ey kari...

Sevgiliyle İstanbul Göksu'da değildik ama Göksu Nehri'ni Torosların arasında kıvrılırken ve Silifke'de gördük. Göksu demişken Nedim'in bir beyti aklıma geldi.
Ey şûh Nedimâ ile bir seyrin işittik
Tenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder