Yola çıkış
2 hafta önce İzmir'den güneye doğru yaptığım yolculuğun tadı damağımda kaldığı için RBA olarak kodladığım Rakı Balık Ayvalık hedefiyle yeni bir seyahat planlamaya başlamıştım. Yeni seyahate hazırlanırken güzergah ve rota konusunda fazla planlama yapmadan yol beni nereye götürürse oraya gidecek şekilde yola çıkmayı tercih ettim. Hafta sonu ile birleşen 1 Mayıs tatilini fırsat bilerek İstanbul'dan araç (Kırmızı bir Fiat 500L) kiralayarak yola çıktım. Sabahın erken saatleri olmasının etkisiyle İstanbul'u doğudan batıya doğru fazla vakit kaybetmeden rahatça geçtim. İstanbul'dan yola çıkarken hava kapalıydı ve bazen sis nedeniyle silecekleri çalıştırmak zorunda kalıyordum. İlk anlarda havanın kapalı olmasının fotoğraf çekimlerini ve gezme planlarını olumsuz etkilemesinden endişelensem de moralimi bozmadan yoluma devam ettim.
Marmara Ereğlisi
İlk mola yerim Marmara Ereğlisi'ydi. Marmara Ereğlisinde bir kahvaltı yapıp günün ilk fotoğraflarını cep telefonuyla çekmeye başladım. Yola devam etmeden önce ufak ihtiyaçlarım için bir markete gittim. Mangalcılar etin yanında içmek için nevalelerini alıyorlardı. İstanbul'da görülme endişesinden tekel reyonunu fazla detaylı inceleyemeden alacağımı alıp çıktığım için tanınma ve görülme endişesinden uzak bir şekilde şarapları ve rakı çeşitlerini detaylı bir şekilde inceledim. Önümde uzun bir yol olduğu ve saat çok erken olduğu için içim gitse de içecek olarak sadece su alarak yoluma devam ettim. Kahvaltı yaptığım çay bahçesi Heraklia Otel'in önündeydi. 2 hafta önce Latmos kıyısındaki Heraklia antik kentinde olduğum için otelin ismi dikkatimi çekti. Marmara Ereğlisi'nin Bizans dönemindeki adı da Heraklia'ymış. Bir Heraklia'nın hatıraları ile mesutken yol beni farkında olmadan diğer bir Heraklia'ya götürdü. Bu güzel tesadüfe sevindim. Fotoğrafta da görüldüğü gibi hava hala kapalı. Yol arkadaşım da aşağıda...
Evden çıkarken güneş gözlüğümü almayı unuttuğum için gözüm hep alışveriş merkezlerindeydi ancak yol üzerindeki alışveriş merkezlerinin yanından ya hızlı geçtim ya da yolun karşı tarafında oldukları için geri dönmeye üşendim. Böylece bu geziyi gözlüksüz tamamladım.
Marmara Ereğlisi'nden sonra yol kenarlarındaki tarlaları seyrederek Tekirdağ'a ulaştım. Eskiden Çanakkale-Edirne yolu Tekirdağ'ın içinden geçiyordu. Çevre yolu yapıldığını görünce şaşırdım. Yol kenarındaki tarlaların güzelliğini seyrederek yoluma devam ettim. Özellikle sapsarı çiçeklerle bezenmiş kanola ekilen tarlalar yola ayrı bir güzellik katıyordu. Çoğu yerde durmak için uygun yer olmadığı için kanola tarlalarını çekmeye fırsat bulamadım. Kanola tarlalarının nasıl göründüğünü merak edenler buraya tıklayabilir.
Şarköy Sapağı
Şarköy sapağına geldiğimde Şarköy yoluna girip yaklaşık 5 km gittikten sonra bir çeşme başında kısa bir süre durakladım. Şarköy'e 30 kilometre vardı ve aynı yolu tekrar geri dönmem gerekeceğini düşünerek Şarköy'e uğramadan yoluma devam ettim. Şarköy ile Gelibolu arasında sahilden bir yol olduğunu Gelibolu'ya yaklaşırken öğrendim. Şarköy'e uğrasaydım yerel şaraplarla arabanın bagajını dolduracaktım. Nasip değilmiş. Yol biraz daha geniş ve düz olsaydı belki Şarköy yoluna girerdim ama yolun dar ve virajlı olması hızımı azalttığı için zaman kaybetmek istemedim.
Malkara-Keşan arasında ormanlık bir yerde mola verip öğle yemeği yedim. Hedefe doğru yaklaşırken havanın yavaş yavaş açmaya başlaması beni çok mutlu etti. Yolum hala uzun olduğu için Trakya'da fazla oyalanmadan hız sınırının izin verdiği maksimum hızla yoluma devam ettim.
Gazi Süleyman Paşa ve Namık Kemal'in huzurunda
Gelibolu'ya yaklaşırken Bolayır tabelasını gördüğüm zaman Rumeli ve Gelibolu Fatihi Gazi Süleyman Paşa'nın ve Namık Kemal'in Bolayır'da medfun olduklarını hatırladım. Anayoldan fazla uzaklaşmam gerekmediği için Bolayır'a saptım. Bolayır fazla gelişmemiş ve küçük bir kasaba görünümündeydi. Gazi Süleyman Paşa Türbesine gelince ilk önce vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal'in kabri önünde Türk töresince diz vurdum. Yaşadığımız günlerde de hürriyete ne kadar susuz olduğumuzu ve çağın müstebitlerini düşündüm. Namık Kemal'in kabri zannederek girişteki alanı bol bol çektikten sonra asıl kabrin içeride olduğunu anladım. Namık Kemal gelincikler, laleler ve leylaklar içinde içinde uyuyordu.Orhan Gazi'nin büyük oğlu Gazi Süleyman Paşa bir av esnasında atından düşerek hayatını kaybetmişti. Eski Türk töresine uygun olarak atıyla birlikte gömülmüştü. Bu da Osmanlı'nın ilk kuruluş döneminde heteredoks bir inanç yapısına sahip olduğunu gösteriyor. Gazi Süleyman Paşa'nın ve atının kabirlerine ziyaretçiler tarafından bayrak ve çiçek bırakılmıştı ama aynı türbede yatan lalasının kabrine hiçbir şey bırakılmamıştı. Tuhafıma gitti. İnsanların cahilliğine bıyık altından güldüm. Türbenin bahçesinden biraz Saroz Körfezini seyrettikten sonra yakındaki bir kahvede çay içerek yoluma devam ettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder