19 Mayıs 2015 Salı

Büyük Ada

Bugün işten bir gün izin alarak Büyük Ada'ya gittim. Hafta içi olduğu için tenha olacağını düşünüyordum ama daha iskelede bilet alırken bu fikrimde yanıldığımı anladım. Adaya çıkar çıkmaz bir insan kalabalığının içine düştüm. Fotoğraf makinesini sırt çantasına koyarak bisiklet kiralayarak kendimi ada yollarına vurdum. 

Ada yokuşlarında bisiklet kiralayan çoğu kişinin yeterli kondisyonu olmadığı için yol kenarları dinlenenler ve bisikletin yanında yürüyenlerle doluydu.Faytonlar nedeniyle yolun ortası da kalabalık olunca yokuşlarda birilerine çarpmamak için tempo kaybetmek zorunda kaldım. 

Faytonların oluşturduğu kalabalık, atların bakımsızlığı, at gübresi kokuları ve gübrelere gelen sineklerden dolayı fayton ve at kavramından epeyce tiksindim. Adalarda faytonların yasaklanmasıyla ilgili daha önce çeşitli tartışmalar yaşanmıştı. Atların bakımsızlığını ve faytonların artık ada kültürünün bir parçası olmak yerine adaların değerini düşüren bir unsur olduğunu gördüğüm için faytonların yasaklanmasının veya sayısının azaltılıp denetim standartlarının geliştirilmesinin daha faydalı olacağını düşünüyorum. Adada bisiklet kullanmaya çalışırken faytonlarla ilgili epeyce fantezi geliştirdim. Faytona binmek için fayton ücreti yanında bir tabak da at gübresi yeme zorunluluğu getirilse güzel olurdu. Büyük tur güzergahında at ahırlarının olduğu yerden geçerken sinek ve kokudan çok rahatsız oldum. 

Kartal Belediyesinin sosyal tesislerine gidip bir çay içip dinlenmeyi düşünüyordum. Tesis sakindi ben geldiğimde 2 turist kadın biralarını yudumluyorlardı. Hala masumca çay içmeyi düşünsem de çayın o anda olmadığı söylenince ben de bira söyledim.

Anadolu çomarlarından uzakta sessiz sakin bir yerde denizi seyrederek ve arada Reşad Ekrem Koçu'nun Eski İstanbul'da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri isimli eserini okuyarak biramı yudumladım. Kitabın ruhuna uygun şekilde bira eşliğinde bitirdim. Bu arada ecdat fantezisi kuranların da ecdadın çok da masum olmadığını unutmamaları gerekiyor. Daha fazla detay merak edenler kitabı okusun ve Osmanlı'da lutiliğin ne kadar yaygın olduğunu araştırsın. 

Dil uyur mest olarak yar-i dilârâ söyler diye başlayan Yahya Kemal şiiri yol boyunca gönlüme takıldı. Dilburnu denilen bölgeyi görünce Yahya Kemal'in o taraflardaki gezintileri ve Celile Hanım ile Adalar ve Erenköy'deki aşkları aklıma geldi. Sonrasında da dil uyur diyerek dolaştım yollar boyunca...

Söyler

Dil uyur mest olarak yar-ı dilara söyler
Gül susar şerm ederek bülbül-i şeyda söyler

Şeb-i yeldada uzar fecre kadar kıssa-i aşk
Ta ki Mecnun bitirir nutkunu Leyla söyler

Ehl-i akl anlamaz efsüs lisan-ı dilden
Zanneder aşık-ı divane muamma söyler

Görmüş ayine-i safında o serv-endamın
Cüy gülşende bu rü'yasını hala söyler

Böyle beş beyti bu guyende redif üzre kemal
Maili söylese bir alem-i mana söyler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder