Geçtiğimiz günlerde Twitter'da altına imzamı atacağım bir tweet serisine denk geldim. Tweetlerde insanın bir sığınağının olması ve bu sığınağa kafasını dinlemek için gitmesi gerektiğini ve asla sevgiliyle oraya tatile gitmemesi gerektiğinden bahsediliyordu.
Bu girizgahtan sonra rakımdan bir yudum alıp Datça yarımadasını gezerken hissettiklerimi yazmaya başlayabilirim. Datça'ya 16 yaşındayken ailemle gitmiştim. O zamanlar Milli Eğitim'in Datça'nın yukarı kısımlarında havuzlu bir eğitim kampı vardı. 20 yıl sonra Datça'ya tekrar yolum düştüğü zaman bazı özelliklerinin değiştiğini, bazı yönlerinin ise bozulmadan kaldığını görmek hem sevindirdi hem de şaşırttı. Yıllar önce gittiğim zaman Datça'nın yolları çok dardı ve büyük otobüsler gitmekte zorlandığı için Marmaris'te midibüslere geçiliyordu. yol biraz olsun genişletilmiş ve virajları hafifletilmişti. Datça yolunun hala virajlı kalmasına sevindim. Her isteyenin gelmesini önleyen doğal bir savunma oluşturuyor. Bu sayede Datça yarımadasının güzelliği bozulmadan korunabiliyor ve kitle turizmine kurban edilmeden kalıyor.
Balıkaşıran denilen Datça Yarımadası'nın en dar yerinden geçerken bu mevkinin mitolojik öyküsünü yad ettim. Asırlar önce Persler Anadolu'ya saldırdıkları zaman Datça'nın en ucundaki Knidoslular şehirlerini korumak için çareler düşünmeye başlamışlar. Balıkaşıran'da bir kanal açarak Datça Yarımadası'nı bir adaya çevirmeyi düşünmüşler. Kahinlere danışmışlar. Kahinler böyle bir kanal açmamaları söyleyince kanal açmaktan vazgeçip Perslere teslim olmuşlar.
Burada bir parantez açmak istiyorum. Tek başıma yolculuk yapmadığım için her istediğim yerde duramadım. İçinde hep bir yerlere yetişme kaygısı taşıyan insanlarla yola çıkmamak gerekiyormuş. Bu tatilden aldığım en önemli derslerden birisi de bu oldu.
Aktur Datça'nın önünden geçerken bir anda manzaranın güzelliğine hayran oldum. Burası da neresiymiş diye bakarken Aktur olduğunu gördüm. Çeşitli büyüklüklerde villalarda ailece huzurlu bir tatil yapmak için Aktur'da kalabilirsiniz. Gece hayatı arayışındaysanız Datça Aktur'un sükun demek olduğunu unutmayın. Datça Aktur'un web sitesini de paylaşayım.
Knidos
Knidos'a kadar hiç durmadan yolumuza devam ettik. Datça merkezine dönüşte girmeyi düşündüğümüz için Knidos ayrımından saptık. Knidos yolu Datça yolundan daha dar ve virajlıydı. Bazı yerleri mıcırla kaplıydı. Tehlikeli bir yol olduğu için dikkatimizi yola vererek araç kullandık. Arkadaş nereye getiriyorsun bu yoldan diye epeyce söylendi ancak Knidos'u uzaktan gördüğü zaman bütün söylenmelerini geri aldı.
Knidos'un iki tane limanı vardı. Askeri amaçla kullanılan limanın dalgakıranı ve savunma kuleleri sağlam kalsa da ticari limanda eski zamanlardan fazla bir şey kalmamıştı. Bu nedenle ticari limanın olduğu koya tur teknelerinin yanaşacağı bir iskele yapılmıştı. Bir çay içtikten sonra turkuaz renkli denizin tadını çıkarmayı biraz erteleyerek Knidos'u gezmek için yerimizden kalktık. Depremler ve savaşlar nedeniyle ayakta fazla eser kalmamış olsa da eski şehri ve o şehirdeki hayatın nasıl olduğunu hayal ederek kalıntılar arasında gezdim. Epeyce büyük kertenkeleler vardı.
Apollon Tapınağının kalıntılarında Ey ışık saçan Apollon yolumu aydınlat dedikten sonra kenti gezmeyi bitirdim. Antik çağda Knidos'taki Afrodit heykeli meşhurmuş. Şimdi o heykel kayıp. belki bir yerlerden çıkar diye ümit ediyorum. Knidos'un simgesi olan Knidos Aslanı heykelini zamanında İngiliz arkeologlar bir bir gemiye yükleyip ülkelerine götürmüşler. Anadolu'dan kaçırılan veya Osmanlı'nın bilinçsizce verdiği izinlerle yurt dışına çıkarılan pek çok eser gibi bu heykel de British Museum'da sergileniyor. Knidos Aslanı'nın hikayesine bağlantıdan erişebilirsiniz.
Sonrasında kendimizi Knidos'un turkuazdan maviye, maviden laciverde dönüşen berrrak sularına bırakarak bütün yorgunluğumuzu attık. Knidos'ta epeyce yüzdükten sonra iskeleden çıkmak için merdivenlere yöneldim. İskelenin çok kaygan olması ve merdivenlerden çıkarken tutunacak bir şey olmaması nedeniyle epeyce zorlandım. O iskelenin daha güvenli hale getirilmesi gerekiyor. Knidos fotoğraflarını yüklemeyi epeyce bekledikten sonra nihayet bitirdim.
https://www.flickr.com/gp/135260695@N08/Ddg949
Palamutbükü
Knidos turunu tamamladıktan sonra öğle yemeği için Palamutbükü'ne doğru yola çıktık. Palamutbükü sahilinde arabayla bir kaç tur attıktan sonra güzel bir çardağa oturup yemeğimizi yedik. Yemekten sonra denize girmeyi düşünsem de esen tatlı rüzgar, hafif bir müzik ve yemeğin rehavetiyle uyumayı tercih ettim. Sinekler ve sinek taklidi yapan arkadaşa rağmen 2 saat kestirmeyi başardım. Palamutbükü'nde denizin berraklığına hayran kalsam da o anda uyumak daha çok ilgimi çekiyordu.
Datça'da ilk anlar
Knidos ve Palamutbükü seferinden sonra Datça merkeze geldiğimizde ilk önce etrafı keşfetmek için arabayla birkaç tur atmayı tercih ettik. Sonra park yeri arayışına başladık. Bir kaç denemeden sonra bir park yeri bulduk. Sahilde kısa bir tur attıktan sonra hediyelik eşya almak için bir dükkana girdik. Çok güzel tasarımları vardı. Bize Eski Datça'ya gitmemizi önerdi. Rakı Balık için nereyi önerdiğini sordum. Kekik isimli lokantanın güzel olduğunu sordu. Birkaç parça hediyelik eşya aldıktan sonra Eski Datça'ya doğru gitmek için. arabaya tekrar park yeri aramamak için taksiyi tercih ettik.
Eski Datça
Eski Datça sanki masallardan arta kalmış gibiydi. Taş evler ve duvarlarda binbir çiçek ile gezmekten büyük keyif aldığımız bir yer oldu. Eski Datça'da gezerken taş evlerdeki hediyelik eşyaların büyüsüne kapıldım. Karia Silk isimli mağazada çok güzel ürünler vardı. Gidecek olanlara tavsiye ederim. Can Yücel'in yaşadığı evi ziyaret etmek istediğimizde saatin geç olmasından dolayı kapalıydı. Biraz bahçeyi yoldan fotoğrafladım. Eski Datça sokaklarında bol bol fotoğraf çektikten sonra bir sokakta yaseminlerin kokusunu aldım. Kokunun kaynağını aramak için çevreme baktığım zaman solmak üzere olan begonvillerin arasında yaseminlerin muhteşem kokularıyla saltanatlarını ilan ettiğini gördüm. O an gerçekten çok mutlu olduğum anlardan bir tanesiydi. Eski Datça sokaklarında dolaşmaya devam ederken sokak bir anda kontrbasın çaldığı namelerle yankılandı. Müziğin kaynağını aramaya başladık. Bir taş evin bahçesinden geliyordu. Yüksek lisans dersi varmış. O sokağın verdiği hazla sarhoş olarak artık Datça sahiline inme zamanının geldiğini anladım. Gelirken geldiğimiz taksiyi çağırırken Eski Datça'daki tarihi kahvede bir çay içmeye karar verdik. Bir taraftan da anasonun beni çağırdığını damarlarımın en uçlarında hissediyordum. Eski Datça'ya bu nedenle veda ederken bu sefer ben aculluk yapıyordum.
https://www.flickr.com/gp/135260695@N08/k00mSP
Rakı Balık Datça
Datça sahiline gelince akşamın güzelliğine rağmen fazla fotoğraf çekmeden beni çağıran Rakı Balığın peşine düştüm. Kekik'te kumsal ile denizin birleştiği, dalgaların okşadığı yerdeki masalar dolmuştu. Rezervasyon yaptırmak gerektiğini bilmiyordum.
Kaldığımız otelde resepsiyonda çalışan beyfendi oğlunun Datça'da şef olarak çalıştığını söylemişti. Gökhan Bey'in numarasını yanımıza almayı unutmuşuz. Ancak Kekik'in garsonlarına sorarak Gökhan Bey'in yan taraftaki Datça Restoran'da çalıştığını öğrendik. Onunla tanıştık. Bize güzel bir masa ayarladı. 20'lik rakı sipariş ettikten sonra mezelerden ufak ufak başladık. Arkadaş alkol kullanmayan cinsinden olduğu için rakı sofrasında muhabbet istediğim kıvamda olmasa da rakı, balık ve zeytinyağlılar muhteşemdi. Kabak çiçeği dolmasını da uzun bir süre sonra tekrar yeme fırsatı bulmuştum. Hesap yediklerimize göre son derece uygundu. Bu sefer arkadaş Marmaris Barlar sokağına gitmek için sabırsızlanıyordu ve restoranın ikramı olan sufle neredeyse boğazımızda kalarak çay kahve bile içmeden yola revan olduk. Datça Marmaris arasındaki virajlı yollarda arkadaş arabayı kullanıyordu. Marmaris'e vardığımızda barlar sokağına gidecek enerji kalmamıştı.
https://www.flickr.com/gp/135260695@N08/3R6js4
Fotoğrafları da yüklemeyi başardım.
Burada bir parantez açmak istiyorum. Tek başıma yolculuk yapmadığım için her istediğim yerde duramadım. İçinde hep bir yerlere yetişme kaygısı taşıyan insanlarla yola çıkmamak gerekiyormuş. Bu tatilden aldığım en önemli derslerden birisi de bu oldu.
Aktur Datça'nın önünden geçerken bir anda manzaranın güzelliğine hayran oldum. Burası da neresiymiş diye bakarken Aktur olduğunu gördüm. Çeşitli büyüklüklerde villalarda ailece huzurlu bir tatil yapmak için Aktur'da kalabilirsiniz. Gece hayatı arayışındaysanız Datça Aktur'un sükun demek olduğunu unutmayın. Datça Aktur'un web sitesini de paylaşayım.
Knidos
Knidos'a kadar hiç durmadan yolumuza devam ettik. Datça merkezine dönüşte girmeyi düşündüğümüz için Knidos ayrımından saptık. Knidos yolu Datça yolundan daha dar ve virajlıydı. Bazı yerleri mıcırla kaplıydı. Tehlikeli bir yol olduğu için dikkatimizi yola vererek araç kullandık. Arkadaş nereye getiriyorsun bu yoldan diye epeyce söylendi ancak Knidos'u uzaktan gördüğü zaman bütün söylenmelerini geri aldı.
Knidos'un iki tane limanı vardı. Askeri amaçla kullanılan limanın dalgakıranı ve savunma kuleleri sağlam kalsa da ticari limanda eski zamanlardan fazla bir şey kalmamıştı. Bu nedenle ticari limanın olduğu koya tur teknelerinin yanaşacağı bir iskele yapılmıştı. Bir çay içtikten sonra turkuaz renkli denizin tadını çıkarmayı biraz erteleyerek Knidos'u gezmek için yerimizden kalktık. Depremler ve savaşlar nedeniyle ayakta fazla eser kalmamış olsa da eski şehri ve o şehirdeki hayatın nasıl olduğunu hayal ederek kalıntılar arasında gezdim. Epeyce büyük kertenkeleler vardı.
Apollon Tapınağının kalıntılarında Ey ışık saçan Apollon yolumu aydınlat dedikten sonra kenti gezmeyi bitirdim. Antik çağda Knidos'taki Afrodit heykeli meşhurmuş. Şimdi o heykel kayıp. belki bir yerlerden çıkar diye ümit ediyorum. Knidos'un simgesi olan Knidos Aslanı heykelini zamanında İngiliz arkeologlar bir bir gemiye yükleyip ülkelerine götürmüşler. Anadolu'dan kaçırılan veya Osmanlı'nın bilinçsizce verdiği izinlerle yurt dışına çıkarılan pek çok eser gibi bu heykel de British Museum'da sergileniyor. Knidos Aslanı'nın hikayesine bağlantıdan erişebilirsiniz.
Sonrasında kendimizi Knidos'un turkuazdan maviye, maviden laciverde dönüşen berrrak sularına bırakarak bütün yorgunluğumuzu attık. Knidos'ta epeyce yüzdükten sonra iskeleden çıkmak için merdivenlere yöneldim. İskelenin çok kaygan olması ve merdivenlerden çıkarken tutunacak bir şey olmaması nedeniyle epeyce zorlandım. O iskelenin daha güvenli hale getirilmesi gerekiyor. Knidos fotoğraflarını yüklemeyi epeyce bekledikten sonra nihayet bitirdim.
https://www.flickr.com/gp/135260695@N08/Ddg949
Palamutbükü
Knidos turunu tamamladıktan sonra öğle yemeği için Palamutbükü'ne doğru yola çıktık. Palamutbükü sahilinde arabayla bir kaç tur attıktan sonra güzel bir çardağa oturup yemeğimizi yedik. Yemekten sonra denize girmeyi düşünsem de esen tatlı rüzgar, hafif bir müzik ve yemeğin rehavetiyle uyumayı tercih ettim. Sinekler ve sinek taklidi yapan arkadaşa rağmen 2 saat kestirmeyi başardım. Palamutbükü'nde denizin berraklığına hayran kalsam da o anda uyumak daha çok ilgimi çekiyordu.
Datça'da ilk anlar
Knidos ve Palamutbükü seferinden sonra Datça merkeze geldiğimizde ilk önce etrafı keşfetmek için arabayla birkaç tur atmayı tercih ettik. Sonra park yeri arayışına başladık. Bir kaç denemeden sonra bir park yeri bulduk. Sahilde kısa bir tur attıktan sonra hediyelik eşya almak için bir dükkana girdik. Çok güzel tasarımları vardı. Bize Eski Datça'ya gitmemizi önerdi. Rakı Balık için nereyi önerdiğini sordum. Kekik isimli lokantanın güzel olduğunu sordu. Birkaç parça hediyelik eşya aldıktan sonra Eski Datça'ya doğru gitmek için. arabaya tekrar park yeri aramamak için taksiyi tercih ettik.
Eski Datça
Eski Datça sanki masallardan arta kalmış gibiydi. Taş evler ve duvarlarda binbir çiçek ile gezmekten büyük keyif aldığımız bir yer oldu. Eski Datça'da gezerken taş evlerdeki hediyelik eşyaların büyüsüne kapıldım. Karia Silk isimli mağazada çok güzel ürünler vardı. Gidecek olanlara tavsiye ederim. Can Yücel'in yaşadığı evi ziyaret etmek istediğimizde saatin geç olmasından dolayı kapalıydı. Biraz bahçeyi yoldan fotoğrafladım. Eski Datça sokaklarında bol bol fotoğraf çektikten sonra bir sokakta yaseminlerin kokusunu aldım. Kokunun kaynağını aramak için çevreme baktığım zaman solmak üzere olan begonvillerin arasında yaseminlerin muhteşem kokularıyla saltanatlarını ilan ettiğini gördüm. O an gerçekten çok mutlu olduğum anlardan bir tanesiydi. Eski Datça sokaklarında dolaşmaya devam ederken sokak bir anda kontrbasın çaldığı namelerle yankılandı. Müziğin kaynağını aramaya başladık. Bir taş evin bahçesinden geliyordu. Yüksek lisans dersi varmış. O sokağın verdiği hazla sarhoş olarak artık Datça sahiline inme zamanının geldiğini anladım. Gelirken geldiğimiz taksiyi çağırırken Eski Datça'daki tarihi kahvede bir çay içmeye karar verdik. Bir taraftan da anasonun beni çağırdığını damarlarımın en uçlarında hissediyordum. Eski Datça'ya bu nedenle veda ederken bu sefer ben aculluk yapıyordum.
https://www.flickr.com/gp/135260695@N08/k00mSP
Rakı Balık Datça
Datça sahiline gelince akşamın güzelliğine rağmen fazla fotoğraf çekmeden beni çağıran Rakı Balığın peşine düştüm. Kekik'te kumsal ile denizin birleştiği, dalgaların okşadığı yerdeki masalar dolmuştu. Rezervasyon yaptırmak gerektiğini bilmiyordum.
https://www.flickr.com/gp/135260695@N08/3R6js4
Fotoğrafları da yüklemeyi başardım.
Sonunda Datça seferini yazmayı tamamladım. Darısı diğer seferlerin başına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder