29 Mayıs 2016 Pazar
Yollarda (Anadolu Feneri-Poyrazköy)
28 Mayıs 2016 Cumartesi
Yollarda
Bugün minnaklar günüydü. Dün taşınma ve sonrasındaki yorgunluklardan sonra öğleye doğru fıstığı ziyaret etmeye gittik. Once bir pastanede minnakla kahvaltı yaptık. Fıstık ağacı (hatun) bir ara kalkıp içeri girdi. Çilekli pötifürlerin üzerine mum dikip Angela'nın doğum gününü kutladık. Angela kim mi minnağın oyuncak kedisi ve minnağın bütün yaramazliklarının sorumlusu:))) Parkta ufaklıkla oynadiktan sonra yol nereye biz oraya moduna girdik.
Çekmeköy'den Çavuşbaşı yoluna sapıp Riva yoluna bağlandık. Yolda İsmail Ağa müritlerini bol bol görduk. Ufacik cocuklara bile sarık takmışlardı. Ufak kız çocuklarına da çarşaf giydirmişlerdi. O manzarayı görünce Cumhuriyet devrimlerini korumanın ve laiklik için mucadele etmenin önemini bir kez daha anladık.
Hatun nereye gidecegimizi sordugunda bıyık altından gulerek sorma gel hatun demeyi ve hatunun tahmin etme çabasinı seyretmeyi çok seviyorum. Bu bizim bir oyunumuz oldu. Gideceğimiz yer belli olmasına rağmen yolu uzatıp ufak sürprizler yapmayı ve hatunu şaşırtmayı seviyorum. Çavusbaşı'ndan sonra Kavacık yönüne dönmek yerine Polenez Riva bağlantısına saptık. Polonezköy yonune sapmayınca hatun Riva'ya mi gidiyoruz diye sordu ama ser verip sır vermedim. Küçük köy yollarina saptım. Mahmut Şevket Paşa köyünden geçip Ali Bahadır köyüne giderken yeşilin binbir tonunu seyrettik. Sakin orman yollarinin tadini cikardik. Şimdi Riva yoluna bağlanmak uzereyiz ama aramızda kalsın. Yol sürprizlere açik:)) bir restoranda sade kahve keyfi yaptık. Etrafı izledik. Okumalı buyumeli diyerek biraz okuyup yola devam edeceğiz.
24 Mayıs 2016 Salı
Çıkmaz derun-i dilden efendim muhabbetin
23 Mayıs 2016 Pazartesi
Riva yolunda-Mavi Saatler #3
Bu akşam aslında hatun ile planımız yeni evimize temizlik malzemesi bırakıp Ikea'dan ufak tefek bir şeyler almaktı. Yeni evimizin sokağınds park edecek yer ararken biraz gerilmiştim. Geçici olarak arabayı bıraktığım yol kenarında da çöp kamyonu tacizine uğrayıp arabayı hemen kaldırmak zorunda kalınca alısveriş modundan bir anda çıktım. Kendimizi yollara vurmalıydık. Hatun da sabahtan beri evle uğraşınca yorulmuştu. Beylerbeyi ve Çengelköy'ün kalabalığı gözümüzü korkutunca sessiz bir yer arayışına girdik. Beykoz Korusu'nun yanındaki dar yoldan köylere giden yola saptık. Niyetim Anadolu Fenerine doğru sapmaktı ancak Fener sapağını goygoy yaparken geçince kendimizi Riva yolunda bulduk. Günün son ışıklarında orman yolundan ilerleyerek yeni Riva yoluna bağlandık. Üçüncü köprünün çevre yolunun viyadüklerinin altından geçerken bu köprünün yapılmasına vesile olanları pek hayırla anmadik. Günün son mavi saatlerini Riva'da Karadeniz'e karşı yakalayınca geçen haftaların bütün stressinden kurtulduk. Çayımızı içerken blog yazıyorum çaylar bugün hatundan...
Bu arada Riva'da eskiden çay içecek bir köy kahvesi vardi. Yeni yerler açılmış. Birisi Cafe de Riva adındaydı diğeri de Riva Çayevi adindaydı. Cancanlı yerleri sevmediğimiz için tercihimiz belliydi. İyi ki de tercih etmişiz.
21 Mayıs 2016 Cumartesi
20 Mayıs 2016 Cuma
Manolyalar Açarken
19 Mayıs 2016 Perşembe
TCG Turgut Reis Fırkateyni'ni ziyaret
3 Mayıs 2016 Salı
Yalıköy'e doğru
Daha sonra bizim oğlana binip İnceğiz Mağaralarına doğru yola çıktık. Her tarafta yeni açılan mangalcılar vardı. Çok uzun zamandır Çatalca tarafına gitmediğim için bölge epeyce değişmiş geldi. İnceğiz Mağaraları eskiden sakin bir piknik alanıydı. Pazar günü hava çok soğuk olsa da bütün masaların kapıldığını öğrendik. İspark girişte ücret alıyormuş. Yer olmadığını öğrenince geri dönüp boşuna ücret ödemeden çıktık. İspark bir güzel yere daha çöreklenmişti.
Subaşı Köyü yakınlarında Şelale Et Mangal isminde bir mekanda yemek molası verdik. Çatalca'da özgürce yetişen hayvanın eti gerçekten çok lezzetliydi. Karnımızı doyurduğumuzda ne yedik be karikatürünü canlandırdık.
Yalıköy'e doğru giderken ormanların arasındaki köy yollarında ağaçların ve sessizliğin tadını çıkardık. Yollar virajlı ve güzeldi. Yol kenarında çeşit çeşit çiçekler açmıştı. Bir yerde sağa çekip biraz katırtırnağı topladık.
Yalıköy'e vardığımızda önce deniz kenarında bir yerde çay kahve içtikten sonra sahilde biraz yürüyüş yaptık. Akşam yaklaşırken deniz, kumsal ve gök yüzü harikulade görünüyordu.
Dönüş yolunda yavaş giden arabalara pek tahammül gösteremedim. Virajların elverdiği yerlerde epeyce bir arabayı solladım ve yolun tadını çıkardım. Tabii bu arada benim yüksek tempolu sürüşüm arka koltuktaki yolculara pek iyi gelmiyormuş. Onu da anladım. Bir günde yaklaşık 400 kilometre yol yaparak İstanbul yakınlarında güzel bir yolun tadını çıkardık.