20 Haziran 2015 Cumartesi

Edirnekapı’dan Balat’a Doğru


Geçen hafta sonu evde oturmak yerine İstanbul’u gezmeyi düşünüyordum. Hafta içinden başlayarak nereye gideceğime karar vermeye çalışıyordum. Cumartesi sabahı Kariye Müzesine gitmeye niyetlenerek evden çıktım.  Doğma büyüme İstanbullu olup da Kariye Müzesine hiç gitmediğim için kendimden utandım. Daha önce birkaç defa niyetlenmiştim ama her seferinde yol üzerinde son dakikada karar değiştirmiştim. Birkaç kere de kapanış saati olduğu için geç kaldığımı hissederek gitmekten vazgeçmiştim.

Önce Şehitlik’te güllerin arasında uyuyan al bayrak için kendisini feda etmiş yiğitlerin kabirlerini ziyaret ettim. Mehmet Akif Ersoy’un kabrine de uğradıktan sonra yoluma devam ettim.

Şehitlikten çıkarken burnuma bir koku geldi. Çok tanıdıktı ama bir anda hatırlayamadım. Başımı kaldırdığım zaman manolyaların açtığını ve mahmur kokusuyla yazın geldiğini müjdelediğini fark ettim. Havaların kötü gitmesinden dolayı yazın geldiğini anlayamamıştım. Dallarda manolyaları gördüğüme çok sevindim.


Mihrimah Camii’ne gitmeden önce yol üzerindeki bir pastanede oturdum. Mihrimah Camii yeni restorasyondan çıkmıştı. Biraz etrafında dolaşıp içerisini gezdim. Yeni restorasyondan çıktığı için taşların pırıl pırıl parlaması caminin bütün ruhani havasını götürmüş gibi geldi. Bir de ahşap işçiliği olan ana kapısına yapıştırılan afişe sinir olmuştum.
 Nur Yoldaş’ın Mihrimah’ım şarkısı da orada aklıma geldi. Nur Yoldaş’ın sesi biraz fazla tiz olmasa güzel şarkı aslında.

Kariye Müzesine giderken bir arkadaşa mesaj atmıştım. Müzeye yaklaştığımda bana geri döndü. Kariye Müzesi de restorasyondaydı. Ana bölümü kapalıydı ve dışında iskeleler kurulmuştu. Çok güzel freskler vardı. İstanbul’un en eski kiliselerinden bir tanesini gezmek güzeldi. Çıktıktan sonra arkadaşı müzenin karşısına oturup bekledim.  Huzurlu bir ortamı vardı.

Arkadaş ile birlikte Balat’a inmek için ara sokaklardan yürümeye başladık. Yaklaşık olarak 5 kilometre yürümüşüz. Yol üzerindeki Tekfur Sarayı ve Sinan eseri olan küçük bir cami restorasyondaydı. Bir Rum kilisesinin bahçesini gezdik. Bahçenin uhrevi ve huzurlu ortamı vardı. Yeni yapılan ve altında market olan camilerle kıyasladık. Mabed denildiği zaman insanın aklına huzur gelmeli. Yol üzerindeki eski camilerin de çok güzel ve huzurlu bahçeleri vardı.

Balat’ta çok güzel kafeler ve dükkanlar açılmıştı. Balat sokaklarında yürüyüp Fener Rum Patrikhanesine geldik.  Patrikhanenin karanlık ve sakin bir ortamı vardı ama aşırı loşluk huzur vereceğine ürperticiydi. Bir de Rum Ortodoks Kilisesinin merkezi olduğu için süslemeler çok fazlaydı.

Kokoreç keyfi yaparak Suriçi'nden Beyoğlu'na doğru yola çıktım. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder